23 Mart 2010

NİSAN DA BİTECEK

- BU YAZIDA GİRİŞ, GELİŞME VE SONUÇ BÖLÜMLERİ YOKTUR.

Mart ayı da bitiyor ve ben bu durumdan oldukça rahatsızım. Daha dün 1 Ocak değil miydi? Nisan ayı geliyor ve Nisan ayı da bitecek. Yılın ilk günü ne de mutluydum ve erkenden uyanmıştım. O gün erkenden kahvaltımı yapmıştım ve erkenden koşa koşa Gazi Paşa'ya gitmiştim; çünkü umutların nasıl da yeşermişti. Konuyu dağıttım, ama ayların ve mevsimlerin böyle hızla akmasından müthiş rahatsızım. Gençliğim hızla benden kaçıyor ve bense zamana meydan okuyamıyorum. Elbette zaman sadece bana ait değil ve ömrü akıp giden tek insan da ben değilim, ama hayatımın hiçbir anında pervasız bir kelebek gibi olamadım. Ben hedef insanıyım, eylem insanıyım, ama bu sıralar yerimde sayıyorum. Bu nedenle müthiş huzursuzluk hissediyorum. Dün tek sayfa kitap okumadım, İngilizce'mi ilerletmek için çaba göstermedim ve CIA hedefim olduğunu umursamadım. Hedef insanıyım, ama "Yerinde say" komutunu almış gibiyim. Hayatımın her anının verimli ve üretken olmasını istiyorum, ama es geçiyorum bazı şeyleri. Ben böyle değildim, ama nasıl da gerisinde kalmışım zamanın ve nasıl da bırakmışım kendimi. Şu ülkede bana benzemiyor mu? Tarihe övgüler yağdırıp bugünümüze acımaktan nefret ederim, ama nasıl da sefil bir hale gelmişiz millet olarak. Sefillikten kastım maddi geri kalmışlığımız değildir. Batı gibi asırlarca insanlığı sömürüp, kana bulaşmış servete sahip olmaktansa, haysiyetli fakirliğin bize yakışacağını düşünürüm. Sadece ve sadece kokuşmuş sefilliğimize laf atıyorum. Kokuşmuş sefillik mi? Ahlaki değerleri yıpranmış, haksız cinayetleri işleyen katilleri bünyesinde barındıran, günde onlarca tecavüz ve çocuk kaçırma gibi haysiyetsiz suçları işleyen adileri yetiştiren, kamu görevlilerinin önemli bir kısmının rüşvet almaktan utanmadığı, askerini şehit eden hainlere sahip bir toplum... Ben kokuşmadım ve zararım sadece kendime, ama bu toplum öyle kokuşmuş ki... Konuyu çok dağıttım, ama zamanın böyle hızla akmasından çok rahatsızım. Neden mi rahatsızım? Gençlik elden akıp gidiyor diye rahatsızım. Çocukluğumu hatırlarım da... Ufacık bir çocuktum ve 1990 yılı ne kadar uzak gözükürdü. Uzak gözüken yıllar ne de çabuk geride kalmış. Cahit Sıtkı TARANCI gibi mi demeliyim? Yanlış anlamayın. Henüz 35 yaşında değilim, ama 3'lü rakamlara yakın bir yerlerdeyim. Daha dün çocuk değil miydim? Anlayın işte. Derdim belli: YAŞLANMAK İSTEMİYORUM. Vesselam.

Hiç yorum yok: