28 Ocak 2011

BİR SÖZCÜKLE BAŞLAR

Her şey;
Sevgi,
Aşk,
Nefret,
Öfke,
Gurur,
İnanç,
İman,
Küfür,
Rest,
Saygı,
Kin...
Hepsi bir sözcükle başlar...

"Konuşabilmek" insana verilen çok büyük bir nimet, ama bazı ağızların kirli sakızı... Melekler de konuşabiliyor şeytanlar da... Ama emin olun ki dostun bir cefalı sözü düşmanın bin küfüründen daha beter. Düşman bin laf eder, ama karşılık verirsiniz veya sessiz duruşunuzla hakaret edersiniz. Mesele bu değil. Dostun acı, sert, hakaret dolu sözleri...

27 Ocak 2011

MUHASEBE VE VERGİ SERTİFİKALARI

Banka dışında denetim hedefi olan/olabilecek insanların genel muhasebe/vergi alanlarında bilgi sahibi olması beklenir. Kitaplardan çok şey öğrenilebilir ve birçok eksiklik giderilebilir, ama çabanızı sertifikayla süslemek isterseniz güzel bir seçenek mevcut: Anadolu Üniversitesi...

Aşağıda belirttiğim adresi tıklayarak gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz. Sertifika ücretleri çok pahalı değil diye düşünüyorum. Gerekli kitapları da yolluyorlar ve internet tabanlı destek mevcut.

http://e-sertifika.anadolu.edu.tr

Benim düşündüğüm sertifikalar;

1- Finansal Muhasebe:
. Genel Muhasebe
. Muhasebe Uygulamaları
. Muhasebe Denetimi ve Mali Analiz

2- Vergi Uygulamaları:
. Vergi Hukuku
. Türk Vergi Sistemi
. Vergi Uygulamaları

Farklı sertifika seçenekleri mevcut olduğunu belirteyim.

Belirtme: Tarafınıza sertifika yollanıyor ve e-sertifika olduğu belirtilmiyor.

HAYAT YOLCULUĞUMUN ÖZETİ

Evlenmeme az kaldı. Çocuktum, ergen oldum, ilk gençlik yıllarını yaşadım, üniversite ve askerlik bitti, işe girdim ve evlenmeme az bir zaman kaldı.

Dönüp arkama baktım bugün. Acısıyla ve tatlısıyla bugünlere geldim. Gün geldi de güldüm, kahkaha attım, haykırdım ve sessizce ağladım. Kısa gibi görünüyor, ama bugüne dek uzun bir hayat yolculuğum oldu.

Hayat yolculuğuma baktım bugün. Gördüm ki vicdanlı, iyi niyetli ve sağduyulu olmaya çabalayan bir adam gördüm. Düştüğüm zamanlar oldu, ama hep mücadele ettim. Hatalarım da oldu elbette, ama vicdanım az çok sızladı hatalarımın neticesinde.

Büyüdüm ve evlenecek bir adam oldum. Kısa şortla Gülpak Sokak'ta dolaştığım, incecik duvarlarda koştuğum, en ince ağaç dallarına tırmandığım ilk çocukluk yılları uzakta kaldı. Ya ilk gençlik yıllarım? Kahramanmaraş ve Kayseri'de geçen ilk gençlik yıllarım... Lisenin en çalışkan öğrencisi... İzmir'de geçen 9 Eylül Üniversiteli yıllarımı da burada hatırlamam gerekli. Büyüdüm ve evlenecek bir adam oldum...

"Büyüdüm ve evlenecek bir adam oldum." demiştim, ama bu ikinci büyümem... Evet, ikinci defa büyüdüğümü hissettim. Tekrardan mı büyümek? Evet, insanı büyüten farklı etkenler vardır. Örnek mi? Evlenmek, baba olmak, ölüm, hastalık... Bundan yaklaşık 18 yıl önce, yıl 1993'te babamı kaybettiğimde büyümüştüm zaten. Küçük bir çocuktum, ama umulmadık bir zamanda evin erkeği rolü bana verilmişti. Babam ölmüştü ve ben çok küçüktüm, ama bir anda büyütüldüm, kocaman adam yapıldım...

Umarım ki tekrardan büyüyeceğim. Baba olduğumda, çocuğumu kucağıma aldığımda üçüncü defa büyümüş olacağım. Baba olmak mı? Elbette tatlı ve huzur verici bir yüktür. Hayırlı evlatlarımız olsun da...

Evlenmeme az kaldı ve hayat yolculuğum geldi aklıma. Acısıyla ve tatlısıyla, eminim ki yaşamayı seviyorum. Rabbim vicdandan, akıldan ve doğruluktan ayırmasın...

26 Ocak 2011

SEVDİĞİM DİZİLERİ YAZSAM OLUR MU?

Sıralama yok, ama her biri diğerini aratmayacak hoşlukta...

- Avrupa Yakası
- Hatırla Sevgili
- Ekmek Teknesi
- Süper Baba
- Çiçek Taksi
- En Son Babalar Duyar
- Deli Yürek
- Yağmurdan Sonra
- Erkekler Ağlamaz
- Halil İbrahim Sofrası
- Kurtlar Vadisi (Pusu öncesi)
- Hayat Bilgisi
- Bizimkiler
- Kollama
- Papatyam
- Beşinci Boyut
- Kadirşinas
- Koçum Benim
- Ayrılsak da Beraberiz
- Çocuklar Duymasın
- Emret Komutanım

23 Ocak 2011

KISA KISA: HAYAT ÖĞRETİLERİ 1

- Dikkat etmenizi tavsiye ederim. Camilere veya diğer dinlerin ibadethanelerine göz ucuyla bakın, özellikle alt kat pencerelerine bakın. Kaç tanesinin alt kat pencerelerinde demir korkuluk yok, iyice dikkat edin. Görebildiğim kadarıyla, bütün ibadethanelerin alt kat pencerelerinde demir korkuluk var. Demek ki ibadethanelere girip hırsızlık yapan insancıkları yetiştiren bir toplumuz. Haber kaynaklarında bu konuyla ilgili haberler de bulabilirsiniz. Efendim, filan caminin çinileri çalındı, filan kiliseden haç çalındı vb... Ahlakta geldiğimiz nokta işte budur.

- En sağlam halatlar bile incelir ve koparmış. En becerikli halat ustasına da, en sağlam halata da güvenmemek gerekmiş. Sağlam sanılan halatlara emanet edilen nice değerler, hayaller, umutlar... Ve umulmadık zamanda halatın kopuşu ve düşüş... Düşmek mi? Gökten gayyalara...

- İş dışında, uğraştığınız bir sanat veya zanaat olmalıymış. Bu gerçeği çok iyi anladım. Özel sektörün ve mesleki hırsların kıskacında kaybolmamak gerek... Kurslara verilecek çok paramız olmayabilir, ama Halk Eğitim Merkezleri'nin eğitimlerini takip edebiliriz. Biraz araştırdım ve güzel seçenekler bulunduğunu gördüm. Örnek mi? Maket gemi yapımı, ahşap boyama ve seramik işleme... Verdiğim üç örnek de benim için biçilmiş kaftan. Zaman ayırmak ve direnmek gerek...

- Büyük marketlere karşı çıkılıyor ve engellenmeleri için yasa çıkartılmaya çalışılıyor. Tamam, esnaf ölmesin ve bakkallar da hayata tutunsun, ama kurcalanması gereken bazı hususlar da var. Birincisi, her köşe başında veya sokakta bile birden fazla bakkal ve manav gibi küçük esnaf görmek mümkün. Her fırsatını bulan bakkal açıyor gibi. İnsanımızın girişimcilik katsayısının nerelerde olduğuna dair güzel bir gösterge... İkincisi, hür teşebbüsün olduğu bir ortamda, insanların büyük marketlerden alış veriş yapmasını engellemeye çalışmak ne kadar mantıklı, bilemiyorum. Hem herkesin nakit parası veya limiti müsait kredi kartı yok ki. Yani küçük esnaftan, veresiye usulüyle, alış veriş yapan veya yapmak zorunda kalan çok sayıda insan var. Kısacası, dürüst, müşterisini kazıklamayan ve sattığını adam gibi satmaya çalışan küçük esnaf her zaman hayatımızda olacaktır. Ama akşamları işten gelince, kot pantolununu giyip markete gitmek isteyen, market arabasıyla dolaşıp gönlünce alış veriş yapmak isteyen insanları engellemeye çalışmanın ne anlamı var?..

ŞU GÜN İSTEDİĞİM ŞEY

Her şeye ara vermek istiyorum.
Konuşmaya,
Düşünmeye,
Çalışmaya,
Hayata,
Yürümeye,
Oturmaya...
Her şeye ara vermek istiyorum.
Sadece derin bir uyku...
Sımsıcak bir odada, yorgana sarılmak, radyoda güzel nağmeler, dışarıda ise şakır şakır yağmur... Perdeler sonuna dek kapalı, gece lambasının loş arkadaşlığı ve radyoda güzel nağmeler...
Gözlerim yavaş yavaş kapanmalı, düşüncem donmalı ve silinmeli bütün çirkinlikler... Ve uykunun kollarına bırakmak bütün benliğimi. Mışıl mışıl uyumak... Oda ki sımsıcak, yorgan ki yünden... Sarılmak yorgana...
Bütün yorgunluklardan kurtulana kadar uyumak...
Sonrasında da neşeyle uyanmak, sımsıcak suyla duş almak ve sıcak suyun rehavetinde kaybetmek hisleri...
Çeşmeden akan suyun çunuru dolduruşunu seyretmek ve ağlayan damlaların feryadına kulak vermek... Kaynar suyu çıplak bedenle buluşturmak ve ruhu kirleten bütün hislerden kurtulmak...
Devamında da nefis bir kahvaltı... Tazecik ekmek, bergamotlu çay, türlü peynirler, zeytin, ceviz, tahin-pekmez, sahanda sucuklu yumurta... Tıka basa kahvaltı yapmak, bardak bardak bergamotlu çay içmek...
Kahvaltı ki sımsıcak bir odada... Tıka basa kahvaltı yapmak...
Kahvaltı sonrası mı? Kitap ve gazete keyfi... DVD'de film... Sevdiğin bir dizi de olabilir... Ilık ikindi saatlerine kadar sürecek bir keyif...
Sonra hazırlanmak ve dışarıya adım atmak... Bol bol yürümek, dostları ziyaret etmek, alış veriş yapmak... Ve akşam vakti eve dönmek...
Eve dönünce mi? Eşofmanlarını giymek, çayını demlemek, çayın yanına Kahramanmaraş tarhanası ve ceviz almak, sobayı çalıştırmak, televizyonun karşısına geçmek ve sevdiğin bir diziyi veya yayını seyretmek...
Gece olana dek devam edecek bir keyif...
Hemen uyumak yok. Sabaha doğru mu? Kapatmalı ışıkları, perdeleri açmalı, radyonun sesine kulak vermeli, ağlayan gökleri seyretmeli, apartmanların kör pencereleriyle konuşmalı ve sormalı kör pencerelere: Hangi hayatları saklıyorsunuz, kimler neşeli ve kimler kederli?
Ve okunan sabah ezanına kulak vermek... Günahkar olsan bile, minareden yükselen ezanın öğretilerine teslim olmak ve gönülden "ah" demek...
Ve sonra huzurla uyumak, uyumak, uyumak...

Dünyaya tapmıyorsan ve kalbinde vicdan taşıyorsan, hayat çok güzel ve yaşamaya değer... Seviyorum hayata tutunmayı ve kendime ait dünyanın krallığında kral rolünü oynamayı... Kendime ait dünya mı? Benim, ama birlikte... Kapıları dostlarıma açık... Dost mu? Anlayışlı, suçlamayan, yargılamayan, destek olan...

19 Ocak 2011

CENNETİN NİMETLERİ

Koca Yunus haksız değilmiş sanki. Teolojik boyutları konu etmiyorum, ama Yunus haklıymış. "Bana seni gerek seni" diyen Yunus haklıymış. Rivayetleri değil gözümle gördüklerimi satıra dökme derdindeyim. İki misal kullanaraktan yazıya devam edeceğim. Evet, Yunus haklıymış...

Yaşı 60'a yakın bir amca ki sessiz mi sessiz... Bakışlarında, hareketlerinde, yürüyüşünde ve konuşmalarında teslimiyet... Fakir... Asgari ücretle ailesine bakmaya çalışıyor. Kim bilir, belki de çoğu zaman aç. Öğlen yemek vaktinde dikkat ediyorum kendisine. Her gün aynı... Sessizce şubeden çıkıyor, karşıdaki simitçiye gidiyor ve sadece 1 TL'lik paket yaptırıp şubeye geri dönüyor. Denetiminde olduğum şubenin temizlikçisi olan amcadan bahsediyorum. Fakir, ama şükür dolu... Dikkat ettim, boş kata çıkıyor ve yere seccade serip secdeye duruyor. Fakir, ama isyankar değil... Büyük ihtimalle de Kürt kökenli... Hani bazı zengin, ulusalcı ve millete zerre faydası olmadığı halde boş beleş konuşan insanların dediği bir söz var: "En iyi Kürt ölü Kürttür". İşte, bu amca da büyük ihtimalle bir Kürt... Bakışlarında teslimiyet, sözlerinde huzur, fakir mi fakir, ama vakur, gururlu ve haysiyetli...

Diğer örnekte ise sadece öfke, isyan, şikayet, huzursuzluk... Cennetin içinde bildiğin cehennem... Ne yapsan, ne desen, ne söylesen öfke... Öyle bir öfke ki asla bitmeyen... Kabullenmeme, benimsememe... Eğretilik hissi, burukluk, kalp kırıklığı elde kalan... "Ümitvar olunuz" diyen büyük dost, cennetin içinde cehennem...

20.01.2011 Devam:
Bazı şeylerin elimden kaydığını hissediyorum. İpeğin elden kayışına benzemeyen, ama parlak ateş hüzmesinin ele dokunuşu ve devamındaki haykırış... Aklıma Ebu Zer geldi. Allah Ebu Zer'e acısın... Kaderi benzeyen insanlar... Yanılmayı çok isterim, ama hissettiğim bundan ibaret. Beklemek ve görmek gerek. Issız bir çölde çiçek bahçesi hayalini kurmak ve acı gerçekle karşılaşınca omuzları düşürmek gibi.

Ateşler içinde yanıyorum ve hastayım, ama belli etmiyorum. Kışın soğuğu çarptı beni. Bahar kendini gösterdi ve devamında aynı kar, fırtına... Ne mi isterdim bu soğuk havada? Bavulumu toplamak ve gitmek... Gitmek ki sessizce, usulca ve sakince... Gecenin karanlığında, karanlıklar ülkesinden aydınlıklar diyarına gitmek... Vuslat ki yeniden doğuş... Ve ansızın kurtulmak üşümekten, soğuktan, hastalıktan, kinden, nefretten...

Nasıl da değişirmiş sözler, söylenenler, bakışlar... Cennetin gölgeliğinde dinlenirken cehennemin alevlerinde yanmak... Koca Yunus çok da haklıymış...

17 Ocak 2011

2011 MESLEKİ GELİŞİM YILI OLMALI

Soru: Maddi ve manevi sıkıntıları yoksa, bir sahaf mı daha mutludur, bir bankacı mı?

Ocak 2011 geldi de geçiyor... Benim için 2010 yılı nasıl mıydı? Kişisel yönleri bir tarafa bırakalım, mesleki tatmin ve gelişim anlamında verimsiz bir yıldı! Yüksek lisans, SQL, CIA, SPK Kredi Derecelendirme, TOEFL vb. için küçük adımlarla ilerledim, ama bir bakmışım ki yerimde saymışım ve hatta geriye dönmüşüm. Kayıp bir yıl...

Bugün kendim için güzel bir şey yaptım: SPK Kredi Derecelendirme lisanslama sınavına hazırlanmak için iki kitap siparişi verdim. Oldukça zor bir sınav ve en az üç yıl bankacılık deneyimi gerektiriyor. Sınav Mayıs 2011'de ve oldukça zorlanacağım. Olsun, irade beyan etmek ve ilk adımı atmak önemli. Lisanslama sınavının ana başlıkları şunlar:
1-Genel Ekonomi ve Mali Sistem
2-Sermaye Piyasası Hukuku ve Anonim Şirketler Hukuku
3-Kredi Derecelendirmesi ve Finans
4-Muhasebe ve Finansal Raporlama

Yüksek lisans mı? "Denetim ve Muhasebe Yüksek Lisans" hayalim, ama yaşadığım şehirdeki üniversitelerde yok ki... E-Master mantıklı bir seçim olabilir, ama sadece e-mba seçeneği mevcut. E-MBA fikri çok cazip gelmiyor, fakat zaman ve para önemli kısıtları oluşturuyor. Bu bağlamda, Çukurova Üniversitesi e-mba uygun bir fırsat oluşturuyor gibi; çünkü dönemlik fiyatı 2,000 TL. Bu fiyattan daha uygun bir seçenek olabileceğini sanmıyorum. İlgili programın ders planını aşağıya ekliyorum:

I.DÖNEM:
-Yönetim ve Organizasyon
-Pazarlama Yönetimi
-Mali Tablolar Analizi
-Finansal Yönetim

II.DÖNEM:
-Üretim Yönetimi
-Sayısal Karar Verme Teknikleri
-Stratejik Yönetim
-Seçimlik Ders(Tercihim:Yöneticiler İçin Finansal Piyasalar)

III.DÖNEM:
-Dönem Projesi
-Seçimlik Ders(Tercihim:Örgütsel Davranış ve Liderlik)
-Seçimlik Ders(Tercihim:Yönetsel Muhasebe)

Bütün bunların ötesinde, özel sektörün pençelerinden sıyrıldığımda ve maddi olarak belli bir birikime ulaştığımda, acaba ne mi yapmak isterim? Bir sahaf dükkanı açmak... Yerden tavana kadar kitaplar, kışın soğuğunda bile sımcıcak bir mekan, kitap kurdu müdavimler, semaverde demlenen bergamotlu çay, ziyarete gelen dostlar ve bol bol kitap okuyan Mustafa...



Özetle, bütün mesele şu: Üretken ve verimli olamadığımı hissediyorum. İste dosyaları, yeşil kalemle çentik at, bulduğun eksikliği raporla... Bu beni ,mesleki anlamda, tatmin etmiyor. Analiz yapmak, proje üretmek ve derinlemesine sorgulamak istiyorum...

12 Ocak 2011

HALİL İBRAHİM SOFRASI

TRT 1'de Salı akşamları çok hoş bir dizi yayınlanıyor: HALİL İBRAHİM SOFRASI. Bir zamanların meşhur dizisi EKMEK TEKNESİ tadında bir dizi ki ortak oyunculara sahip. Ekmek Teknesi'nin Heredot Cevdet, Kirli ve Gamsız Celal tiplemelerini hatırlamayan yoktur. Gerçek adları mı? Hasan KAÇAN, Kadir ÇÖPDEMİR ve Ahmet YENİLMEZ... Halil İbrahim Sofrası'nda, Hasan KAÇAN yine babacan rolünde, Kadir ÇÖPDEMİR Kirli gibi yine kurnaz ve sahtekar, Ahmet YENİLMEZ Gamsız Celal gibi ketum ve akil...



İlgilenenler için: http://www.halilibrahimsofrasi.tv/

Bu arada, Ekmek Teknesi'nin "NUSRET BABASI" merhum Savaş DİNÇEL'i bir kere daha rahmetle anmak istiyorum.

5 Ocak 2011

SİYAH BEYAZ DÜŞLERDEN 1

Rahmetli babamın siyah-beyaz resimlerinden birkaç tanesini aşağıya ekliyorum. Resimlerde babam tek değil ve adlarını bilmediğim arkadaşları var. Kim bilir, belki hayatta olanlar da vardır.

Resimler canlıdır, resimler haykırır, resimler konuşur, resimler güler, resimler mutlu olur, resimler üzülür; çünkü resimler de biz gibi canlıdır.













Ve bir şiir... Şairini bilmiyorum, ama babamın el yazısından kağıda dökülen...

4 Ocak 2011

HATIRALARI CANLANDIRAN RESİMLER

Dört adet resimi ekliyorum. Nisan 2010'da çektiğim resimler... Dört adet resim, ama milyon tane hatırayı canlandıran...







Halalarımdan birinin evine ait resimler... Şu aylarda bomboş bir ev; çünkü eniştem öldükten sonra kısmen boş kalan bir ev. Halam kışları İstanbul'da kalıyor ve yazın evine dönüyor. Garip halam, yaşlı halam ve canım halam... Eniştem ve aynı zamanda babamın amca oğlu olan Arif Amcam... Ah be enişte, Ekim 2004'te aramızdan ayrıldın. Seni amcam gibi severdim inan ki.

Ey şimdi bomboş olan halamın evi, o kadar çok hatırayı bünyende barındırıyorsun ki... Çocuktum, babam hayattaydı ve Cuma akşamları halamın evinde toplanırdık. Biz, diğer canım halalarım, kuzenlerim ve diğer akrabalar... Kalabalık bir aile meclisi, akraba çocukları ve birlikteliğin verdiği güç... O güzelim günleri özlememek mümkün mü?

Arif Amcamın eski bir resmini aşağıya ekliyorum. Kaybolan hatıralar ve gözümde tüten akrabalık bağları...

YAĞMUR

Yağmurlar... Gökten yere veya yürekten düşünceye yağan yağmurlar... Yağmurlu bir gün ve dünyanın kirini temizleyen damlalar... Yüreğin kirini temizleyebilecek yağmur damlaları neden gözlerden kolay kolay süzülemiyor ki, bir anlayabilsem. Yüreklerimize kilit vuruldu da biz mi bilemedik? "Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler." bizler için mi indirildi? Yazıklar olsun yüreğin kirini temizlemeyen ben gibi zavallılara...

Yağmurlar... Soğuk ve yağmurlu bir günde evde bulunmak, sıcak bir sobanın şehvetini hissetmek, sobanın üstünde fokurdayan çaydanlığın feryadına kulak vermek, perdeyi hafifçe aralamak ve ağlayan gökleri sevgiyle seyretmek... Hayatın güzel bir parçası değil mi?



Bugün yaşadığım şehirde yağmurlu ve soğuk bir hava var. İç dünyamda da yağmurlar... Çünkü bir konuda anlayışa ve desteğe ihtiyacım var, ama... Yağmurlar... Gökten yere ve dostun cefasından hasıl olup yüreğe yağan yağmurlar...

3 Ocak 2011

YENİ YILDAN MERHABA

Güzel bir günden herkese merhaba. Bugün mutluyum ve Rabbime şükrediyorum. Umarım ki 2011 hepimiz için hayırlı ve bereketli bir yıl olur.



Yeni yıl, yeni umutlar ve yeni adımlar... Bir kapıyı aralayıp yeni umutlara doğru adımlar atmak... Kapı dedim ya, memleketim Kahramanmaraş'tan birkaç kapı resmi ekliyorum. Kale ve Şeyh Adil Mezarlığı kapıları...





Kale ki gücü, hayata direnmeyi ve özgürlüğü simgeleyen... Mezarlık ki acizliği ve teslimiyeti... İfrat ve tefrite kaymadan, istikametle yaşayabilmeyi umuyorum.

Zaman ve mekan derinliğine sahip, insana hayat yolculuğunu hatırlatan ve hatıraları beyinde tüllendiren iki resimi daha aşağıya ekliyorum. Memleketim Kahramanmaraş'tan... Kapalıçarşı ve eski bir sokak...