30 Mayıs 2010

İSRAİL NEFRETİMDİR

Yahudi düşmanı değilim ve olamam
Ama
İsrail nefretimdir
İsrail düşmanımdır
İsrail terörist bir ülkedir
İsrail'in amansız bir düşmanıyım
Terörizmi asla savunamam
Ama
Terörist İsrail'in ordusuna her türlü saldırı mubahtır
Yardım gemilerini vuran
Yardım gönüllülerini öldüren
İsrail terörist bir devlettir
İsrail kimlerden oluşur peki
Yahudi toplumundan
İsrail askerleri kimlerden oluşur
Yahudi insanlardan
Yahudi düşmanı değilim
Ama
İsrail askerleri
İsrail politikacıları
Ve
Terörist devletlerinin zalimliğini savunan
Bütün Yahudiler düşmanımdır
Ama vicdanlı Yahudilerin dostu olmaya da hazırım

Türkiye ne yapmalı
Bırakın, liberal-laik çevrelerin sağduyu çağrılarını bırakın
İsrail terörizmi en ağır şekilde kınanmalıdır
İsrail'in terörist bir devlet olduğu ilan edilmelidir
Büyükelçimiz geri çağrılmalıdır
İsrail'le diplomatik ilişkiler kesilmelidir
Bırakın sağduyu çağrılarını
İsrail terörist bir devlettir
Terörist bir devletle mi diyalog kuracaksınız
Terörist bir devletle mi dost olacaksınız

Musevi lobilerine güvenen şaşkınlardan da tiksiniyorum
Kendi doğrularınızı savunamayacak kadar acizsiniz
Sizler zavallı
Sizler tarihini bilmeyen
Sizler Türkiye sevdasından yoksun
Zavallı insanlarsınız
Musevi lobisi mi dost olacak
Bırakın
Allah aşkına bırakın safsatalarınızı
Vadedilmiş Topraklar nedir diye sorsam
Umursamazsınız
Bilmezsiniz
Başınız sıkışır
Ve
Musevi lobisine dalkavukluk edersiniz
Siz olsa olsa monşerlersiniz

Yardım gemilerinde olan kardeşlerim
Müslüman ve Hristiyan
Hepinize teşekkürler
Hepinize hayranlıklar
Hepiniz abidevi kahraman
Hepiniz cesaret timsali
Hepinize sonsuz teşekkürler

Ya içimizdeki vicdansızlara ne demeli
Onlar sözde ulusalcı
Onlar sözde Türkiye sevdalısı
Bakın bazı insanlara ve iğrenin
Efendim, Araplar Türk düşmanıymış
Efendim, komşularımız bizim düşmanımızmış
Uygur Türkleri ağlarken Araplara yardım olmazmış
Bu olanlar Filistinlilere müstehakmış
Daha neler neler
Sizlerden utanıyorum
Aynı ülkede yaşadığım için
Aynı ırktan olduğum için
Aynı havayı soluduğum için
Sizlerden çok utanıyorum
Sizler ülkemin kara lekesi
Sizler Türklüğün habis urları
Sizler şeytanın vicdansızları

Bireysel tepkim nasıl mı olacak
Elbette terörist bir orduyla savaşamam
Ama
İyice bilendim
Ve
Artık içimizdeki İsrail'in düşmanıyım
İçimizdeki İsrail mi
Evet
Özellikle basın/yayın alanında hakimler
Onların gazetelerini almayacağım
Onların dergilerini okumayacağım
Onlardan hep tiksineceğim
Kimler mi
Kim kimle ortak, anlarsınız
Kartel medyanın ortağı kim
İyice bilendim
Zaten nefret ediyordum
Artık hepsinden tiksiniyorum
Elbette hesap verecekleri zaman yakındır


Selam sana Filistin
Selam sana Doğu Türkistan
Selam size şehitler
Selam size kahramanlar

25 Mayıs 2010

HAKA DANSI TAKIMI KURUYORUM

Bir süre yazmayacağım demiştim ve aksilik çıkmazsa haftaya terfi sınavı/mülakatı beni bekliyor, ama ülkenin gündemi beni tahrik ve irademi tahrif ettiği için birazcık yazmaya karar verdim. Haziran'ın ilk haftasını kazasız belasız atlatmak ve ruh sağlığıma her yönüyle sahip çıkmak istiyorum. Bana sınav biter mi? Bitmez, asla bitmez. Neden mi? Yatmayı düşünmüyorum ve hedeflerim var çünkü. Hayat yolculuğunun her durağında bir sınav vardır. Şimdi uluslararası geçerliliği olan denetçi sertifikaları, yüksek lisans derim, ama yarın gözümü yumduğumda da yaptıklarımın, yaşantımın hesabını veririm. Hayat bir sınav ve ben de çalışkan bir öğrenci. Şikayetim yok ve oldukça azimliyim. Umarım ki yol kazaları beni bulmaz.

Dans kursuna yazıldım. Ayda 2000 USD veriyorum ve HAKA DANSI dersi alıyorum. Türkiye'de hoca bulamadım. Hafta sonu uçağa atladım ve Yeni Zelanda'ya gittim. Garip bir ülke; çünkü tropikal iklimi var ve çok değişik böcekler, hayvanlar yaşıyor. İşte, gittim ve HAKA DANSI dersi verebilecek eğitmen aradım. Önce beni ülkelerinden kovmak istediler; çünkü milli danslarını yabancıların öğrenmesini istemiyorlar. Neyse, yaşlı bir dedeyi ikna ettim ve Türkiye'ye getirdim. Altı ay boyunca HAKA DANSI çalışacağım. Neden mi HAKA DANSI? Ergenekon'a, statükoya, Aydın Abi'nin medyasına, darbecilere, rüşvet alanlara, işini yapmadan yatan memurlara, hırsızlara ve diğer adi insanlara işkence etmek istiyorum. İşkence derken, fiili işkenceden bahsetmiyorum. HAKA DANSI yapan bir takım kuracağım. Sayı sınırlaması yok, ama takıma katılmanın şartları çok ağır. Şartlar mı?
1) Ülkenizi seveceksiniz.
2) Vicdanlı olacaksınız.
3) Vergi kaçırmayacaksınız.
4) Dalkavuk olmayacaksınız.
5) Rüşvet almayacaksınız.
HAKA DANSI takımına üyelik şartları çok ağır değil mi? Olsun, ilkelerimizden asla taviz vermeyeceğiz. HAKA DANSI öğrenip ne mi yapacağız? Bütün adi, dalkavuk, rüşvet alan, vergi kaçıran, vatan haini insanları stadyuma dolduracağız. Mecburen stadyumda olacaklar ve gerekirse zincirlerle koltuklara bağlanacaklar. Sonra mı? Biz sahaya çıkacağız. Bütün adi insanlara saatlerce HAKA DANSI yapacağız.



Çok kısa olaraktan CHP hakkında yazmak istiyorum. Ey CHP, statükoyu savunaraktan mı iktidara yürüyeceksin? Demokrasi istiyoruz, ekonomik kalkınma istiyoruz, insan hakları istiyoruz, ama darbeleri, cuntaları ve statükoyu istemiyoruz. Etro Kemal sol değerlere sahip değil; çünkü statükoyu savunuyor ve Aydın Doğan medyasının güdümünde hareket ediyor. Etro Kemal'in saygısız bir ifade olduğunun farkındayım, ama sol değerlere sahip olduğunu iddia eden birisi nasıl olur da statükoyu savunur, anlamıyorum. Sol değerler mi? Sol görüşlü olmadığımı, daha doğrusu Türk Solu'na muhalif olduğumu belirteyim. Batı'da sol hareketler nasıldır? Kapitalist ülkelerde sol hareketler özgürlükçü, insan haklarını savunan, emekçinin avukatı bir kisveye bürünmüştür, ama Türkiye'de ise maddi sıkıntısı olmayan, refah içerisinde yaşayan insanlar sol görüşlüdür. İspat mı istiyorsunuz? Seçim sonuçlarına bakmanız yeterlidir. Büyük şehirlerin kalburüstü insanlarının çoğu CHP'ye oy vermiştir ve gariban insanların çoğu da sağ partilere oy vermiştir. Bundan tek sonuç çıkar: CHP SOL BİR PARTİ DEĞİLDİR.

Türk Solu hakkında eleştirilerde bulunmak istiyorum. Eleştirilerim geneledir ve elbette istisnalar vardır. Yani her sol görüşlü insan aynı düşüncelere sahip olmayabilir. Eleştirilerim:
1) Türk Solu halkından kopuktur. Türk Solu sahil şeritlerinde ve büyük şehirlerde yaşar, ama Anadolu insanına uzaktır. Rahmetli Ecevit istisnadır.
2) Türk Solu uzlaşmaya kapalıdır. Sol görüşlü değilim, ama sol görüşlü insanlarla dost olabilirim. Fakat sol görüşlü insanlar kendilerinden olmayanları hiç sevmezler.
3) Türk Solu Türk'ün tarihinden ve özelde Osmanlı'dan nefret eder. Osmanlı'nın elbette hatalı yönleri mevcuttur, ama Osmanlı heyecanımızdır, canımızdır ve kanımızdır.
4) Türk Solu Anadolu insanını hor görür ve dışlar. Bakın solcu geçinen insanlara ve dinleyin: "Göbeğini kaşıyan insanlar..."... Evet, Türk Solu Anadolu insanını "göbeğini kaşıyan insan" olarak görür.
5) Türk Solu demokratik değildir ve cuntaları, darbeleri içten içe sevmiştir, desteklemiştir.
6) Türk Solu değerlerinden kopuktur ve samimi olarak inanan insanları bile hor görür.
7) Türk Solu kapitalisttir, zengindir ve görkemlidir. Bakın sol çevrelere ve nasıl da zevk, zenginlik ve refah içinde yaşadıklarını görün. Zenginlik ayıp değildir ve dürüstçe kazanılan parayla refah içerisinde yaşamak suç değildir, ama solcu geçinip de zevkin doruklarında yaşamak anlaşılamaz.

27 MAYIS 1960 DARBESİ HAKKINDA DA YAZACAĞIM...
DEVAM EDECEK...

12 Mayıs 2010

MECBURİ ARA

Yazmak istediğim çok konu var, ama Haziran ortalarına kadar mecburen ara veriyorum.
Neden mi?
Terfi sınavı yaklaşıyor.
İster istemez "Joseph, Joseph" sesleri evreni sarıyor:)

Terfiden sonra mı?
İnşallah aksilik çıkmaz da...
- TİDE üyeliği
- CIA için başvuru... Çok pahalı, ama gerek. CIA derken Amerikan istihbaratı hafiyeliği değil... Certified Internal Auditor, yani Uluslararası İç Denetçi Sertifikası...
- TOEFL IBT... Bu zamana kadar TOEFL almadığım için utanıyorum, ama gecikmelere "DUR!" diyemedim.
- QBASIC ve devamında programlama dilleri???
( Bilgisayar dünyasına uzmanca adım atış mı? )

Birçok konuda adım atmak için kendime zihni bir engel oluşturdum: Haziran 2010... Eski benden kurtulduğum zaman olmasını tasarladım. Eski ben mi? Hayır, asla kötü değil... Yeni ben mi? Daha rasyonel, kurgucu ve gerçekçi... Bekleyenlerden değil, elde edenlerden olmak istiyorum...

Çok eski dostum olan kitap okuma sevdasına yeniden kavuştum. Bir ara eski dostumun semtine uğrayamıyordum, ama gururumu kırdım ve eski dostumu ziyaret ettim. Terfi sınavından sonra bol bol kitap okumak istiyorum. Hangi konular hakkında mı? Uzunca bir süre Devlet-i Aliyye Osmanlı ve Mustafa Kemal/Cumhuriyet Tarihi hakkında okumak istiyorum. Garip gelmesin. Ben geçmişiyle barışık bir insanım. Hem Osmanlı Devleti'ni severim, hem de Mustafa Kemal'i. Yahya Kemal'in dediği gibi kökü mazide olan atiyim. Türk tarihini bütün yönleriyle kucaklarım, ama çağdaş dünyanın gerçeklerinden de kopmam. Başlangıç kitabı mı? Hafta sonu Kayseri'de Üstat Necip Fazıl'ın "ULU HAKAN" adlı kitabını satın aldım. Nasıl ki Mustafa Kemal'i seviyorsam, Sultan İkinci Abdülhamid'i de aynı ölçüde seviyorum. Elbette herkesi sevmek zorunda değilim. Örnek mi? Allah taksiratını affetsin, ama İsmet İnönü'yü hiç sevmiyorum. Atatürk'ün Osmanlı ile ilgili son derece olumsuz fikirlerini gündeme getirebilirsiniz. Siyasettir efendim, siyaset... Atatürk bir siyasetçi değil miydi? Halkın eskiye olan özlemi azaltılmalıydı. Bu sebepten dolayı Atatürk döneminde Osmanlı hakkında menfi düşünceler desteklendi. Sözün özü: Osmanlı tarihi ve padişahları, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak ve Jön Türkler hakkında okumak istiyorum.



Kimse ömründen günlerin akmasını istemez, ama Mayıs 2010 ve Haziran 2010'nun ilk haftası kazasız belasız akıp gitmeli... Beni bunaltan bu süreçten kurtulmak ve hayata yeniden merhaba demek istiyorum. Sırtımdaki yükün iyice ağırlaştığını hissediyorum. En iyi şekilde önümüzdeki birkaç hafta tükensin. Bu sıralar sürekli gerginim ve öfkeliyim. Böylesine öfkeliyim ve hiç kimsenin en ufak nazını bile çekmek istemiyorum. Hayata yeniden merhaba demek mi? Elbette bu hayatta her şey yarım olmak zorundadır, ama birçok noktada dar alanda paslaşmalardan kurtulacağıma inanıyorum . Hayata yeniden merhaba demek... Issız bir adada, güneşli bir havada uyanmak ve güneşe karşı gülümsemek gibi... Elbette dağlar gibi vakur, sert, dingin, ıssız, ketum ve emin... Artık birçok şeyi hiç umursamamayı öğreniyorum. İnsanın içinde bin tane ruh ve kainatta sonsuz güzellikler... Güçlüyüm, aciz değilim ve inatçıyım... Hayata yeniden merhaba demek...

Haziran ayında görüşmek üzere...

4 Mayıs 2010

BUGÜNLERDEN YANSIYANLAR

Bu sıralar fazla yazmıyorum; çünkü internete girecek vaktim yok ve zihnim çok dağınık. Şimdi nasıl mı vakit buldum? Biraz sonra anlatacağım. Akıllı insan kimdir? Elbette akıllı olmayı belirleyen birçok etken vardır, ama akıllı insan perdenin arkasını görebilme becerisine sahiptir. Memleketimin insanı yeri geldiğinde çok kurnazdır ve menfaati uğruna canavar kesilir, ama perdenin arkasını görebilmeyi pek istemez. Zevk olsun da, menfaatlere zarar gelmesin de, gerisi çok önemli değildir. Son birkaç asırdır ne yazık ki kokuştuk, değerlerimizden koptuk ve garip bir millet haline geldik. Batı kalkındı ve maddi zenginliğini arttırdı, ama insani değerlerini kaybetti. Biz kalkınamadık, ama insani değerlerimizi de kaybettik. İspat mı istiyorsunuz? Elinizde bir tomar parayla gece vakti sokaklarda dolaşabilir misiniz, bir bayan rahatça ara sokaklarda dolaşabilir mi? Hayır, ne yazık ki hayır. Batı'nın ahlaki çöküntüsünü anlayabiliriz; çünü maddi kalkınma esas alındı ve kiliseye savaş açılarak manevi değerler ihmal edildi. Evet, Batı'da "sex devrimi" gönüllü olarak gerçekleştirildi ve insanlar bundan rahatsız olmadılar. Kısacası Batı'nın yaşadığı ahlaki çöküntü doğal bir süreçtir; çünkü gönül rızasıyla manevi ve ahlaki değerlerini kaybettiler. Peki bize ne demeli? Hani bu toplumun neredeyse tamamı İslam dinindendi, hani bir Türk dünyaya bedeldi? Batı'nın yaptığı gibi değerlerimizi toptan inkar yoluna gitmedik, ama Batı'yı aratmayacak şekilde kokuştuk. Ne yazık ki ahlaksızlık, vahşet, hainlik denizinde boğulmak üzereyiz. Fuhuş, tecavüz, cinayet, rüşvet, gasp gibi habis urlar ne yazık ki bünyemizi sardı. Belamızı arıyoruz ve günden güne yozlaşıyoruz. Aslında çözüm belli: İnsanların kalbine vicdan ve ahlak duygularını yerleştireceksiniz. Vicdanın ve ahlakın kaynağının ne olduğu hakkında fikirlerim çok açık, ama burada bahsetmek istemiyorum. Gittiğimiz yol, yol değil ve belamızı arayıp duruyoruz.

Aile ve ev kavramlarının değerini bir kez daha anladım. Bu satırları bir otel odasında yazıyorum ve raporlu olduğum için işe gidemiyorum. Yabancı bir şehirde rahatsızlandım. Evet, iki gece önce rahatsızlandım. Gecenin ikisinde uyandım ve sabaha kadar kusup durdum. Yardım edecek, ilaç verecek, doktora götürecek kimse yoktu; çünkü yabancı bir şehirde, bir otel odasındaydım. Ertesi sabah hastaneye gidebildim ve tedavi altına alındım. Doktor bey tarafından üç gün rapor uygun görüldü ve otel odasına çekildim. Yarın da raporluyum ve işim aksayacak, ama kendimi toparlayabilmem için dinlenmem gerekli. Her zaman perdenin arkasını görebilmek gerek. İşimle ilgili birçok insanın yargısı aynı: " Genel müdürlük tarafından şubelere yollanan ajan, harcırah alan ve maaşını kabartan insan vb...". Ya, yabancı bir şehirde rahatsızlanıyorsunuz ve ailenizden kimse yanınızda değil. Her işin kendine göre zorluğu var işte.



Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında kısaca yazmak istiyorum. Elbette askerlik ve ordu bizim için kutsaldır. İlker BAŞBUĞ oldukça sinirli görünüyor ve "mütareke basını" kavramını kullandı. Elbette ordumuzun yıpratılmaması gereklidir, ama ordumuz da kendi içindeki cuntacı kanadı tasfiye etmek durumundadır. Hepimiz "ordu millet" kavramının savunucusuyuz, ama cuntanın ordumuzdan tasfiye edilmesini istiyoruz. Ordunun asli görevi ülkenin savunma faaliyetlerinin en etkili şekilde gerçekleştirilmesidir. Cunta ve darbe karşıtıyız, ama ordumuzun da sahibiyiz. Her kurum eleştirilebilir, ama eleştirilerin yapıcı olması gereklidir. Birbirimizi hain diye yaftalamayı bırakmalıyız. Ne TSK mensuplarının tamamı cuntacıdır ve ne de YAŞ kararıyla ordudan uzaklaştırılan muhafazakar askerler de vatan hainidir. Artık birbirimizi anlamamız gerekmiyor mu?



Bu ülkede bir kelimenin kullanımının yasaklanması gerekli: "IRK"... "Türk Milleti" kavramıyla "Türk Irkı"nı kastetmiyoruz. Irkımız ne olursa olsun, önemli değil. Ülkesini seven ve dürüst olan herkes kardeşimdir. Vesselam.

Hayatımda hiç alkol kullanmadım ve kullanmak da istemiyorum; çünkü alkolün verebileceği zararların farkındayım. Durum böyle, fakat Yeşilçam filmlerinde kahramanlarımız meyhanede rakı şişeşinde boğulur veya en heyecanlı sohbetler salaş bir meyhanede yapılır ya, sanki Yeşilçam'ım kahramanlarına ve salaş bir meyhanede yapılan sohbetlere imreniyorum gibi... Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Kartal Tibet ve Ediz Hun gibi jönlerin gençlik filmleri ve o filmlerdeki melankoli anları... Örnek mi? Ediz Hun Hülya Koçyiğit'e deli gibi aşıktır, ama aşkına kavuşamaz. Ediz Hun ne mi yapar? Gider salaş bir meyhaneye ve demlenir... Ne bileyim, eski filmlerin her sahnesinde bir güzellik görebiliyorum. Hayır, alkol kullanmayı asla istemiyorum, ama Yeşilçam jönlerine "Abi, büyüksünüz!" diyesim geliyor:)



Dünyadaki en çok düz mantığa sahip insanlardan birisiyim. Düz düşünüyorum, kıvırmayı bilmiyorum ve insani ilişkilerde ince hesaplar yapmıyorum. Türk toplumu düz mantığa sahip insanlardan hiç hoşlanmaz, ama yaratılıştan gelen fıtratım böyle. Bu özelliğim sebebiyle çok defa suçlandım ve yadırgandım. Düz mantığa sahibim ve insanların da düz mantığa sahip olmasını bekliyorum, ama heyhat... Ne yazık ki kıvırabilen insanlar değerli insan oluyor ve benim gibi düz mantığa sahip olanlar dışlanıyor. İnsanların fıtratını sorgulamam ve herkesi olduğu gibi kabul etmeye çalışırım, ama insanlar bunu anlamıyor. Türk toplumu "profesyonel insan" kavramına alışık değil. "Profesyonel insan" kıvırmaz, çabuk kızmaz, insanların fıtratını garipsemez, kıskançca davranmaz, ama ne yazık ki Asya insanı tam anlamıyla muammadır. Bu toplum değişmez ve benim başım daha çok ağrır. Fıtratım budur ve bu fıtratı bana verense Allah'tır. Beni garipseyen Allah'ı garipsemiş olur. Halbuki medeniyetimizin temellerinde Mevlana ve Yunus hoşgörüsü yok mudur? Herkes kendi işine baksa, insanlar başkalarıyla uğraşmayı bıraksa ve bütün insanlar üretken olmak için çabalasa... Ama olmaz, olamaz. Bizim toplumumuz kıskançtır, başkasını kendine engel olarak görür, başkasının ayağını kaydırmaya çalışır. Ey milletim, benim derdim kendimledir ve rakibim sadece nefsimdir. Bundan öte duygular bende yoktur. Bitmeyen bir hırsla dünyaya saldırmıyorum. Şu gölgelikte dinlenen bir yolcu gibiyim ve zamanı geldiğinde çekip gideceğim. Lütfen, dediklerimin altında başka anlamlar yoktur; çünkü ben düz mantığa sahibim.



Lokantada yemek yemekten tiksindim ve dünden beri yemek yemiyorum. Bugün sadece otelde kahvaltı yaptım. Elbette aç durulmaz, ama elma, muz, portakal ve sütle idare ediyorum. İnsanlar lokantada yemek yemeye bayılır, ama bense tiksindim. İnsanın kendi evinde hazırladığı makarna ve çorba lokantaların en pahalı yemeklerinden kat kat güzeldir. En sevdiğim yemekler ne mi? Kahvaltıda menemen ve diğer öğünlerde makarna. Menemeni güzel yapabildiğime inanıyorum. Aslında birçok yemeği iyi yaparım. Menemenin yanında bergamotlu çay, taze ekmek, zeytin ve peynir olmalı. Makarnayı ise yoğurtlu seviyorum. Makarnayı haşlayacaksınız, domates salçasıyla sos hazırlayacaksınız ve birkaç dakika boyunca makarnayla sosu karıştıracaksınız. Daha sonra bu karışıma bolca yoğurt ekleyeceksiniz. Sade ve etsiz yemeklerden hoşlanıyorum. Bu kadar yeter. Selametle.