21 Mart 2012

ARAF MANZARALARI

3- 28 Mart, İskenderun...Yine yollarda olacağım... Bavulum bile eskidi. Askerden geldiğimde alınan cefakar bavulum, iyice eskidin ve kullanılamayacak hale gelmek üzeresin. İstanbul'a banka sınavına gideceğim diye alınmıştı... Sınavlar da bitti ve ben kaç yıllık bankacı oldum. Bavul hazırla, taksi çağır, otobüse bin, tekrar taksiye bin, otele git... "Uğur Böcüğüm"ü de yanımda taşıyorum. O bile yoruldu... Zor iş, çok zor bir iş... Önüne mi bakacaksın, arkana mı?.. Kendine mi sahip çıkacaksın, emanetlerine mi? Hayırlısıyla CIA sertifikasını alabilseydim bir... Sahi, bir holdingin iç denetim başkanı, CAE olmama kaç yıl kaldı? KPSS'ye girip düz memur mu olsaydım?.. Bankada denetim elemanı olarak çalışmak zor bir iş...

2- 27 Mart... İskenderun'dayım. Başım inanılmaz ağrıyor. Gelirken yuvaya gözüm takıldı. Sefil bir çocuk azar işitiyordu bakıcıdan... Ve orada metruk bir bina... Hava yağışlı, deniz uğulduyor ve benim başım ağrıyor. Araf'ta hava nasıl acaba?.. Görevli arkadaş bir bardak acı çay getirdi. Uyandığımda acı kahve ve şimdi acı çay... Şekersiz ve tatsız... Bende mi şekersiz ve tatsız bir insanım acaba? Öyle denmişti de... Aç mideye giren kahve ve çay...

Cumartesi göz hekimine gittim. İlerlemiş miyop ve bulanık görme kusuru. İnsan kusurlu değil mi zaten? Ey nefsim, şu hayatta her şey kusur olabilir veya her şeyin kusurlu sanılabilir. Önemli olan Rabbin gözüyle bakabilmek... Önemli olan insanlara değil Rabbine yakın olabilmek... Yakın mıyım peki? Hayır, ama sultana sultanlık yaraşır...

1- Başım ağrıyor... Çay içiyorum, düşünüyorum, çalışıyorum... Araf'ta fırtınalarla uğraşıyorum... Hayattayım, ama yazmak istemiyorum...