25 Mart 2010

FİKRİMDEN KANAYANLAR -2-

Sabah kaynar suyla duş aldım. Bahar geldi ve havalar oldukça sıcak, ama sıcak suyla yıkanma huyumu bırakamıyorum. Bu nedenden dolayı birçok hücremi öldürdüğümü ve kalp krizi ihtimalini arttırdığımı biliyorum, ama huylu huyundan kopamıyor. Sıcak suyla yıkanmaktan hoşlanan insan hamam sefasından hoşlanmaz mı? Hoşlanır, ama erbabı değildir. Askerliğimi Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde yapmıştım. Kış dönemi askere gitmiştim. Bölükteki kısa dönem askerlerin çarşı izinleri hafta içi bir güne denk geliyordu. Bölükte ben dahil beş tane kısa dönem poşet vardı:)Eleşkirt'in dondurucu soğuğunda dışarıya çıkardık ve genellikle hamamın yolunu bulurduk. Düşünün, dışarda dondurucu bir soğuk var, ama siz sıcacık bir hamamda yıkanıyorsunuz. Sabahın ilk saatleri olduğu için bizden başka hamamda kimse olmazdı. İşte, bu bahsettiğim hatıralar 2007 yılının ilk aylarına ait. İnsan bu, ömür hızla akıp geçiyor.

Son zamanlarda gündemde olan ve farklı çevrelerde tartışılan bir konu hakkında fikirlerimi belirtmek istiyorum. Ülkesinden uzakta ölen ve gurbette defnedilen veya ülkesinde ölmesine rağmen mezarı bilinmeyen sanatçılar ve fikir adamları hakkında... Aklıma ilk olarak üç kişi geliyor: Ahmet KAYA, Nazım HİKMET ve Said NURSİ. Elbette bu sayıyı çoğaltmak mümkün; çünkü bu ülke fikir ve özgürlük düşmanıdır. Eline silah almayan ve ülkeyi bölmeyi düşünmeyen herkes kardeşimdir. Gurbette defnedilen veya ülkesinde defnedilmesine rağmen mezarı bilinmeyen insanlara yapılan haksızlığı telafi etmek için daha ne bekliyoruz, bilmiyorum.

Mega Hafıza'dan İngilizce seti siparişi verdim. TOEFL kursunu elimde olamayan sebeplerden dolayı bıraktım ve yaklaşık 2000 TL zarara uğradım, ama TOEFL hedefimi bırakmadım. Hayatımın her anı böyle... Bin defa tökezlerim, kader tarafından gelen tokatlara maruz kalırım, ama asla mücadele etmeyi bırakmam. Sırça köşkünde yaşadığı halde hiçbir başarı elde edemeyen sefilller utansın. Ömrüm olursa, hedeflerim büyük ve hedeflerimi elde edeceğime inanıyorum. Gün gelecek ve ben bir holdingin İç Denetim Başkanı ( Chief Audit Executive ) olacağım inşallah. Ama keşke mücadelemde yalnız olmasam ve bütün dünyaya tek başıma meydan okumasam... Bin tane cephede mücadele etmek yorucu ve ister istemez bazı cephelerde açıklar oluşuyor. İnatla haykırıyorum: Ben hedefleri büyük bir insanım ve ancak büyük komutanların ufku geniş olur.

Erkek adam hiçbir şeyden korkamaz, ama üç adet korkum olduğunu itiraf etmek istiyorum:) Neler mi? Örümcek, yükseklik ve kan. Dünyadaki en acımasız örümcek katillerinden biriyim. Eğer herhangi bir yerde örümcek gördüysem, o örümceği öldürene kadar rahat edemem. Uyuyacağım odada örümcek olduğunu bilirsem, gözüme uyku giremez ve o örümceği öldürene kadar kendi kendimi yerim. Ne yapayım, çocukken TRT'de "Kara Dul" diye bir film seyretmiştim. Bir kadın vardı ve geceleri örümceğe dönüşüyordu. Örümcek kadın bir erkek düşmanıydı ve sevgililerini afiyetle yiyen bir örümcek oluyordu geceleri. Filmin etkileri zihnime öyle kazınmış ki amansız bir örümcek katiliyim. Yükseklikten de fena halde ürkerim. Yüksek bir yerden aşağıya baktığım zaman başım felaket döner ve aşağıya düşmemek için geriye çekilirim. Bu korkumla mücadele ettiğim anlar da olmuştur, ama pişman olmuşumdur mücadelemden dolayı. Örnek mi? Kahramanmaraş Kalesi'nin surlarında yürüme gafletinde bulunmuştum. Çok zeki arkadaşlarıma özendim ve hep beraber surların etrafında yürümeye başladık. Surların bazı noktaları öyle ince bir şerit oluyor ki, surlarda yürürken kendime nasıl da kızmıştım. Beni kan da tutar. Kendi kanımı görsem bile başım döner. Kurban bayramlarında kurban kesilmesine asla bakamam. Bu korkum yirmili yaşlarda ortaya çıktı. Çok zeki bir kuzenim var. Kuzenime sonsuz teşekkür olsun, yanımda otururken internette bir site açtı. Hem de nasıl iğrenç bir site: Parçalanmış cesetler, kazalarda ölen insan cesetleri, kanlı cesetler, kafası kopmuş insanlar vb. İğrenç bir web sitesi yüzünden kandan korkar oldum. Kızılay'a kan bağışlamak istiyorum, ama düşüncesi bile beni ürpertiyor. Bu korkumla mücadele edeceğim ama. Kızılay kan bağışı aracına gideceğim, gözlerimi kapatacağım ve asla açmadan uzanacağım, koluma iğneyi takacaklar ve kan vereceğim. Bunları yazarken bile şiddetle ürperiyorum, ama bunu yapacağım.

Baharla beraber kendime geliyorum gibi. Bazen karamsar olabiliyorum, ama normal değil mi? Düşünün, tam 10 gram yılan zehri içmiştim. En yakınlarımın ısrarıyla yılan zehri içme gafletinde bulundum, ama yakınlarım kötü niyetli değildi. Bana bir bardak uzatıldı ve sanki içinde efsunlu bir iksir vardı. Yakınlarım dedi: "Bu iksiri içersen tedavi olacaksın.". Bir umutla iksiri içtim ve ilk başlarda faydalı gibime gelmişti, ama etkisini yavaş yavaş gösteren yılan zehri içmişim. Yani yavaş yavaş zehirlenmişim. Öyle bir zehir ki tabipler çare üretemiyorlar. Kıvrandım, sızlandım, acılarım beni yaktı, ama zehrin çoğundan kurtuldum. Bu bana iyi bir ders olsun. Her iksiri ilaç sanma gafletinden kurtulduğuma inanıyorum. Ben kendime kızayım ve bilmeden beni zehirleten yakınlarımı affedeyim, ama bile bile bana yılan zehri içirenleri de mi affedeyim? Hayır, sonsuz defa hayır... Aslında kindar birisi değilim, ama bana bile bile yılan zehri içirenleri asla ve asla affetmiyorum. Şu dünyada bazı suçların cezası kanunlarda yazmaz ve bazı suçluları şikayet edemezsiniz, ama İLAHİ ADALET'ten korkmaz mı insanlar? Milyon defa haykırıyorum ve İlahi Adalet talep ediyorum. Zalimler için yaşasın cehennem, zalimler için yaşamalı cehennem ve zalimler için yaşayacak cehennem...

Hiç yorum yok: