13 Mart 2010

FİKRİMDEN KANAYANLAR -1-

Dün Blog'u kapatmıştım; çünkü bakım yapmam gerekti. Alet takımımı aldım ve bakıma başladım bu sabah. Henüz bakım bitmemiştir. Bakım yapmayı kendi kendime öğrendim. Zor oldu, ama öğrendim. Efendim, en gıcık kaptığımsa yağlı tulumu giymek. Her yerim simsiyah yağ oluyor ve karalar yüzümü sarıyor, ama birazcık Arap sabunu ve sıcak su bana yardımcı olacaktır. Yüzdeki karayı temizlemek kolaydır, ama önemli olan kalbin kararmaması değil mi? Belirttiğim üzere bu Blog için genel teftiş süreci başlattım. İyi bir ustayım ve 20,000 km bakımını yapacağım.

Bugün çarşıya gittim ve biraz dolaştım. Halk otobüsünün en arkadaki beşli koltuğunun cam kenarındaydım. Benden sonra iki kız çocuğu otobüse bindi ve yanımdaki koltuklara oturdu. Bağırırcasına konuştukları için konuştuklarını duymak zorunda kaldım. İkisi de henüz 15 yaşında olan çocuklardı. Bu yaştaki çocuklardan ne beklenir: Ders, yazılı, dershane ve belki de kalpte gizli kalan masum sevda. Ne yazık ki duyduklarım çok farklı şeylerdi. Henüz 15 yaşında olan ufacık kız çocukları, bir tanesinin eski erkek arkadaşı hakkında konuşuyorlardı. Eski erkek arkadaşı çok kötüymüş, çapkınmış vb... Üzüldüm, gerçekten çok üzüldüm. Elbette masum ve kalpte gizli olan sevdaları hoş görürüm, ama henüz çocuk yaşta ne erkek arkadaşı, ne çapkınlığı... Ne yazık ki bu devrin çocukları çok erken yaşta sevgili, cinsellik gibi konularla ilgileniyorlar. Halbuki bahsettiğim konularda yapılabilecek hatalar nice hayatları, aileleri hallaç pamuğu gibi dağıtmıyor mu?

Bankacılıkta mevcut bulunan "İç Sistemler" kavramı hakkında eleştirilerde bulunmak istiyorum. Her ne kadar "Kontrol" ve "Denetim" farklı kavramlardır dense bile, İç Sistemler kapsamında bütün bankalarda bulunması zorunlu olan "Teftiş Kurulu" ve "İç Kontrol Merkezi" birimleri arasında görevler ayrılığı ilkesinin benimsendiği iddia edilse bile; İç Kontrol ve Teftiş birimlerinin görevlerini kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. Benzer işler yapan ve görev tanımları arasında kesin farklar olmayan iki birim. Bu konu hakkında yazmak istediğim çok şey var. İç Sistemler hakkındaki önerilerimi ve eleştirilerimi uygun bir zamanda ayrıntılı olarak yazmak istiyorum.

Çok fazla kahve içiyorum ve belki de bu yüzden kendi sonumu hazırlıyorum. Fazla kafein tüketmenin ölümcül olduğunu biliyorum, ama bırakamıyorum zehir zıkkım kahveyi. Uslandığım zamanlarda kahve tüketimim azalıyor, ama içimdeki hafakanlar mır mır etmeye başladığı zaman kafeine olan ihtiyacım artıyor. Aslında günde iki fincandan fazla kahve içmemek gerekli. Sabahları ilk uyandığımda kendime gelebilmek için ve akşam yemeğinden sonra keyif için birer fincan kahve içsem yeterli. Bakalım, bir gün kahve denizinde boğulacak mıyım veya iki fincan kahveyle yetinmeyi öğrenecek miyim? Az önce bir fincan zehir zıkkım sade kahveyi içtim ve daha sonra suçluluk psikolojisi beni sardı. Kahve içtikten sonra kalbimin sancıdığını hissettiğim zamanlar oluyor. Umarım psikolojik bir durumdur. Bu genç yaşta kafeine bağlı kalp krizi vb garip olmaz mı? Az kahve içmem gerekli, ama belki de umursamıyorum.

Çocukları çok seviyorum. Ne mutlu bana ki beş tane yeğenim var ve onların varlığı benim için yaşama sebebidir. Yeğenlerimi çok seviyorum, ama onları her gün göremiyorum. Umarım şu hayat kumarında asla hüsrana uğramazlar. Akşamları eve geldiğimde, kucağıma atlayan çocuklar istiyorum. Çocuk istiyorum ki bana baba diyecek, sevgiyle sarılacak ve bütün sıkıntılarımı unutturacak. Evet, artık baba olmak istiyorum. Birçok arkadaşım yıllar önce baba oldu ve ben de onlara imreniyorum. Baba olmayı istiyorum, ama sanki bazı trenler gideli çok oldu ve ben de son trene yetişemedim. İyi bir baba olacağıma inanıyorum; çünkü ben babamın oğluyum. Ama...


DEVAM EDECEK...
FİKRİM KANAMAYA DEVAM EDİYOR...

Hiç yorum yok: