19 Ocak 2011

CENNETİN NİMETLERİ

Koca Yunus haksız değilmiş sanki. Teolojik boyutları konu etmiyorum, ama Yunus haklıymış. "Bana seni gerek seni" diyen Yunus haklıymış. Rivayetleri değil gözümle gördüklerimi satıra dökme derdindeyim. İki misal kullanaraktan yazıya devam edeceğim. Evet, Yunus haklıymış...

Yaşı 60'a yakın bir amca ki sessiz mi sessiz... Bakışlarında, hareketlerinde, yürüyüşünde ve konuşmalarında teslimiyet... Fakir... Asgari ücretle ailesine bakmaya çalışıyor. Kim bilir, belki de çoğu zaman aç. Öğlen yemek vaktinde dikkat ediyorum kendisine. Her gün aynı... Sessizce şubeden çıkıyor, karşıdaki simitçiye gidiyor ve sadece 1 TL'lik paket yaptırıp şubeye geri dönüyor. Denetiminde olduğum şubenin temizlikçisi olan amcadan bahsediyorum. Fakir, ama şükür dolu... Dikkat ettim, boş kata çıkıyor ve yere seccade serip secdeye duruyor. Fakir, ama isyankar değil... Büyük ihtimalle de Kürt kökenli... Hani bazı zengin, ulusalcı ve millete zerre faydası olmadığı halde boş beleş konuşan insanların dediği bir söz var: "En iyi Kürt ölü Kürttür". İşte, bu amca da büyük ihtimalle bir Kürt... Bakışlarında teslimiyet, sözlerinde huzur, fakir mi fakir, ama vakur, gururlu ve haysiyetli...

Diğer örnekte ise sadece öfke, isyan, şikayet, huzursuzluk... Cennetin içinde bildiğin cehennem... Ne yapsan, ne desen, ne söylesen öfke... Öyle bir öfke ki asla bitmeyen... Kabullenmeme, benimsememe... Eğretilik hissi, burukluk, kalp kırıklığı elde kalan... "Ümitvar olunuz" diyen büyük dost, cennetin içinde cehennem...

20.01.2011 Devam:
Bazı şeylerin elimden kaydığını hissediyorum. İpeğin elden kayışına benzemeyen, ama parlak ateş hüzmesinin ele dokunuşu ve devamındaki haykırış... Aklıma Ebu Zer geldi. Allah Ebu Zer'e acısın... Kaderi benzeyen insanlar... Yanılmayı çok isterim, ama hissettiğim bundan ibaret. Beklemek ve görmek gerek. Issız bir çölde çiçek bahçesi hayalini kurmak ve acı gerçekle karşılaşınca omuzları düşürmek gibi.

Ateşler içinde yanıyorum ve hastayım, ama belli etmiyorum. Kışın soğuğu çarptı beni. Bahar kendini gösterdi ve devamında aynı kar, fırtına... Ne mi isterdim bu soğuk havada? Bavulumu toplamak ve gitmek... Gitmek ki sessizce, usulca ve sakince... Gecenin karanlığında, karanlıklar ülkesinden aydınlıklar diyarına gitmek... Vuslat ki yeniden doğuş... Ve ansızın kurtulmak üşümekten, soğuktan, hastalıktan, kinden, nefretten...

Nasıl da değişirmiş sözler, söylenenler, bakışlar... Cennetin gölgeliğinde dinlenirken cehennemin alevlerinde yanmak... Koca Yunus çok da haklıymış...

Hiç yorum yok: