17 Şubat 2010

PERŞEMBE SABAHI BORNOVA’DAN YANSIYANLAR

Bugün İzmir’de açık bir hava var. Sabah oldukça erken uyandım, çünkü uykusuzluk sorunum devam ediyor. Erkenden şubeye geldim. Hiçbir personel yokken masama oturdum, çayımı yudumlamaya başladım ve bu satırları yazmaya başladım. Önce internette haber sitelerine baktım, ama çok kısa süre sonra interneti kapadım. Hep aynı haberler, hep aynı sıkıcı gündem ve hiç değişmeyen saçmalıklar: HSYK, Ergenekon, siyasi partiler, darbe girişimleri, laiklik ve dincilik, Kemalistler, milliyetçiler, sosyal demokratlar, muhafazakârlar ve asla bitmeyen siyasi kavgalar… Elbette belirttiğim konuların hepsi hakkında fikrim var, ama ideolojik konuların siyasi kavgaya dönüştürülmesinden hiç hoşlanmıyorum. Bırakın da herkes istediği gibi inansın, düşünsün ve davransın. Siyasi kavgaların ne anlamı var, bilemiyorum. Benim için önemli olan tek konu vardır: Türkiye Sevdası. Ülkesini seven insanların düşmanca kavga etmelerini anlayamıyorum. Birlik olalım ve ülkemizi bölmeye çalışan hainleri dışlayalım, ama daha henüz kendi aramızda anlaşamadık ki. Siyasi konuları bırakıp başka konulara geçmek istiyorum.

Biraz kendime vakit ayırmam ve içimi dinlemem gerekli. Sürekli yorgunum ve içimde fırtınalar kopuyor, ama bu hayat tarzını değiştirmem gerek. Yeni adımlar atmak istiyorum, yeni başlangıçlara yelken açmak istiyorum. Değişiklikler yapmam gerekli. Ama en uygun zamanda, en uygun yerde olabilmek önemli. Umarım ki kıyı göründü, deniz duruldu ve yakında karaya çıkacağım. Kendime uğraşlar da bulmam gerekli. Önümüzdeki yaz araba almak istiyorum. Arabayla uğraşmak beni rahatlatır mı? Hayır, ama değişiklik iyidir. Yabancı dil konusuna da iyice odaklanmalıyım. İyi bir fotoğraf makinesi almak ve amatör fotoğrafçılık yapmayı da istiyorum. Biliyorum ki hepsi boş uğraşlar, ama içimdeki hırçın ruhu dinginleştirmem gerekli. İçimde bir alev var ve bu alev her şeyi yakabilir. Kendimi sakinleştirecek uğraşlara ihtiyacım var. Dinlenmeye de çok ihtiyacım var. Yorgunum, çok yorgunum. Dinlenmek, sakinleşmek ve düzenli uyumak istiyorum.

İç huzuruna sahip miyim? Hayır, iç huzuruna sahip değilim. Çok hassas, hissiyat dünyası engin bir insanım ve bu durum nedeniyle içimde sürekli fırtınalar kopuyor. Birazcık gamsız, odun gibi bir insan olabilseydim keşke. Kul hakkına riayet etmeye çalışıyorum, kalp kırmamak için dikkat ediyorum, oldukça hassas davranıyorum, ama insanların çoğu öylesine pervasız ki, öylesine kırıcı ki ve öylesine kaba ki… İnsan nasıl olur da başkasıyla oynar, insan dediğin nasıl olur da başkasının hissiyat dünyasını alt üst eder, insan nasıl olur da başkasını sırtından vurur, bir ben öğrenemedim. Hoyrat, hissiz ve yalancı insanların insafsız davranışlarının semeresi neden sırtıma yükleniyor ki… Güven duygumu büsbütün mü kaybedeyim ve insanlardan büsbütün mü tiksineyim? Hatta güven duygumu çoktan kaybettim bile. Keşke hiç inanmasaydım, hiç güvenmeseydim, hiç umutlanmasaydım ve hiç bağlanmasaydım. Ey insanlar, bitmeyen bir hırsla şu dünyaya saldırıyorsunuz ve kalpleri kanatıyorsunuz, ama Azrail boğazınızı sıktığında ne yapacaksınız? Aslında hiç kindar bir insan değilim ve kolayca affedebilirim, ama artık bir karar aldım. Madem bu dünyada zalimlere sözüm geçmiyor, öyleyse zalimlere hakkımı helal etmiyorum ve sürekli haykırıyorum: “Zalimler için yaşasın cehennem!”. Zalim de kim demeyin. Zalim olan kendini bilir. Ve hatta eminim ki en büyük zalim, en büyük kalp kıran da bu satırları okuyacaktır. Vesselam.

Hiç yorum yok: