2 Şubat 2010

KARMA DÜŞÜNCELER

Bu yazımda daldan dala atlayacağım. Yazmak ve rahatlamak istiyorum. Ketum bir insanım ve fazla konuşmam, ama yazaraktan "oh be" demek istiyorum. Siyasetten, ülke sorunlarından özellikle bahsetmek istemiyorum; çünkü zaten milyonlarca hain var ve biz Türkiye sevdalıları oldukça tedirgin ve gerginiz. Ülkem üzerinde oyunlar oynanıyor, ama bir şey yapamıyoruz. Bu konu hakkında sadece şunları yazıp konuyu kapatacağım: Gerekirse hepimiz milisiz, askeriz, polisiz, özel harekatçıyız, komandoyuz ve bordo bereliyiz. Vesselam...

Evliya Çelebi'nin gülümseten öyküsünü bilirsiniz. Çelebi rüyasında Peygamberimizi görür ve heyecandan "Şefaat Ya Peygamber" diyeceğine "Seyahat Ya Peygamber" der ve seyyah olup alemi dolaşır. Ne zaman bu kıssa aklıma gelse gülümserim. Bu sıralar ben de çok dolaşıyorum. 5XXX sayılı kanuna aykırı davranmamak için fazla yazamıyorum, ama çok dolaşmaktan muzdaribim. Bütün oteller gözüme aynı gözüküyor ve ben evimi özlüyorum. Cuma akşamları ve Pazar akşamları evimde olamıyorum. Halbuki Cuma akşamlarını evimde geçirmeye bayılırım.

Issız bir gezegenim ve Doğan Güneşe hükmüm geçmez, ama karanlığımın altında ne hayaller, umutlar, hikayeler vardır, bilir misin sen Doğan Güneş? Artık Doğan Güneş hakkında da fazla yazmak istemiyorum; çünkü güneşe küsmek üzereyim. Gömüleceğim karanlıklara ve güneşsiz yaşamayı öğreneceğim. Mümkün mü? Mümkün değil:( Ah Doğan Güneş, en uzak ve ıssız gezegenleri ısıtırsın ve herkese merhamet edersin, ama bir benim dünyama doğmazsın ve hatta gizliden gizliye beni yakarsın, kavurursun. Başka dünyalara karşı cıvıl cıvılsın, ama beni ise cehennem gibi alevlerinde yakarsın. Bakma sitemlerime, umursama kırgınlıklarımı Doğan Güneş! Doğ artık şu ıssız gezegene ve aydınlat karanlıklar altına gizlenmiş, yeşermeyi bekleyen güzellikleri.

Hafta sonları, kalabalık bir aile meclisinde kahvaltı yapmayı çok özledim. Sobalı bir evde yaşayacaksınız ve çıtır çıtır yanan sobanın üstünde çay demlenecek. Huzurla uyanacaksınız ve sıcacık bir odada kahvaltı yapacaksınız. Kalabalık aile meclislerini çok özlüyorum. Bir zamanlar nispeten daha kalabalık aile ortamına sahiptim, ama şimdi öyle değil. Kimi yakınlar başka şehirlerde yaşıyorlar, kimi yakınlar evlenip gittiler ve kimi yakınlar sessiz gemiye binip bu dünyadan uzaklaştılar. Çok özlenirmiş çocukluğumda sahip olduğum kalabalık aile meclisleri... Nerdesiniz çocukluk yılları, kalabalık aile meclisleri, arkadaşlar. Zamanı durduramamak ve özlenen yılları tekrar yaşayamamak insanı üzüyor.

Başka bir özlemimden daha bahsetmek istiyorum. Sobalı banyoları bilir misiniz? İçinde çıtır çıtır soba yanan banyolar, sobanın üstünde kocaman su dolu kazan. Soba hem banyoyu sıcacık yapar ve hem de kazandaki suyu ısıtır. Çocukluğumda yaşadığım evin banyosu da sobalıydı. Günlük kullanımlar için tüplü şofben vardı, ama özellikle soğuk mevsimlerde, pazar günleri banyodaki soba da yakılırdı. Düşünün ki dışarda şiddetli bir kış, ama öte yandan da sıcacık bir banyo. Banyoya girerdiniz ve sıcakla ürperirdiniz. Sobanın içinde yanan odunların çıtırtısı şiir gibi kulağınıza çarpardı. Kızgın sobanın etkisiyle ısınan kazanın suyuyla yıkanmanın verdiği huzuru anlatmama gerek var mı? Çunur denilen kocaman taştan kap olurdu ve sıcak su çunurun içinde birikirdi. Gözlerimi kapardım ve sıcacık suyu başımdan aşağı dökerdim. Sobalı banyoyu, çunuru, sımsıcak suyun verdiği huzuru çok ama çok özlüyorum.

Lise yıllarımı da çok özlüyorum. Liseyi Kayseri'de okumuştum. Lisenin en çalışkan öğrencisiydim ve başarıdan başarıya koştuğum yıllardı. Tökezleyeceğim yıllar henüz gelmemişti ve ben de çok umutlu, çok heyecanlıydım. Medi Mehmet Fatih'i, Ülkücü Serhat'ı, Civciv Murat'ı, Erkan'ı, Öngüç'ü, Jale'yi, Dicle'yi, Mustafa Hocayı, Doğan Hocayı, Halil İbrahim Hocayı, Geveze Melih'i ve diğer arkadaşları; bulunduğum ortamı çok özlüyorum. Kayseri'nin karlı yollarında yürümeyi, okulda arkadaşlarla takışmayı, çocuksu şakalaşmalarımızı ve hatta huzurla ders çalışmayı çok özlüyorum. O yıllarda dünya henüz kirlenmemişti, aşklar tertemizdi ve hayaller masumcaydı. Büyüdük ve dünyanın kirli olduğunu anladık...

Birazda babam hakkında yazmak istiyorum. Aşağıdaki resimde ben ve babam var. Seksenli yıllar ve ben henüz 6 yaşındayım.



Nasıl da gülmüşüm pervasızca... Bir akraba evi ve zorla resim çekmek isteyen akrabalar. Babam zorla yakalamıştı beni ve resim çektirmiştik. Sen uzaklara gideli çok uzun yıllar olmuş Baba. Şimdi sadece hatıralar, karanlık hatıralar, silik hatıralar... Sen burdan gideli çok uzun yıllar olmuş. Kaç yıl önce gittiğini sayayım dedim, ama sayı saymayı da unutmuşum. Yıllar mı şaha kalktı, ben mi zamanın gerisine düştüm, bilemiyorum. Bu soruya yanıtım yok, ama çocukluğumu çok özledim. Çocukluğuma dönmek ve orada sabitlenmek istiyorum. Çocuktum, masumdum, çok mutluydum, dünyalarım vardı...

Hiç yorum yok: